MERHABA ZİYARETÇİ HOŞ GELDİNİZ
Sepetinizde herhangi bir ürün bulunmamaktadır.
Dilerseniz hemen mağazamızdaki ürünlere göz atabilirsiniz.
Toplam :

İpekböceğinin Hikayesi

M.Ö. 6000 yıllarında Hindistan’da ipekböceği yetiştiriciliği yapıldığı ve bundan 3000 yıl sonra Hint Kralı’nın İran Hükümdarı’na ipek dokuma gönderdiği söylenmesine rağmen; Konfiçyus’un anlattığı en yaygın hikâyeye göre M.Ö. 2640 yılında, Çin İmparatoru  Hoangti, saray bahçesinde bir tırtılın dut yaprağı yediğini ve koza ördüğünü görür. İmparator bu tırtıl ve kozayı inceleme görevini Kraliçe XiLingShi’ye verir. Kraliçe çay fincanına düşerek yumuşayan kozadan ipek ipliğinin elde edilebileceğini keşfeder ve böylece ipeğin günümüze kadar devam eden müthiş serüveni başlar.

M.Ö. 12nci yy’da Çin’de ipekböcekçiliği oldukça yaygınlaşmış ve giyim dışında balıkçılık, halat-ip ve su taşıma kapları yapımı gibi alanlarda kullanılmıştır. M.Ö. 3ncü yy’da ise Çin ipek kumaşları karadan bütün Asya’yı geçip batıya ve denizden Japonya’ya ulaşmış ve Çin’dekinin aksine bir lüks tüketim maddesi olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu yayılım yolu İpek Yolu olarak bilinmektedir. Çin, İpekçiliğin gelişmesi ile ün ve para kazanmıştır. Bu nedenle İpekböcekçiliği bir Devlet Sırrı haline gelmiştir. Bilginin yurt dışına kaçırılması ölüm ile cezalandırılmıştır. Bu gizlilik 3000 yıl kadar sürmüş ve M.S. 149 yılında Türkistan’ın Hotan eyaleti Hakan’ı ile evlenen bir Çin Prensesi asalet ve zenginliğini devam ettirmek ve eşine değerli bir hediye götürmek için ipekböceği tohumlarını saçlarının arasında Hotan’a götürür, bu durum Çin ve Hotan arasında savaşa neden olur. İpekböcekçiliği buradan İran’a doğru yayılmış; Tatar, Hintli ve İranlı tüccarlar aracılığıyla ipeğin batıya ulaşması ile İstanbul’da ileri bir ipek sanayi oluşmuştur. Ancak siyasi ve mali sebeplerle kervanlar Bizans yönetimi ile anlaşmazlığa düşünce, İmparator Jüstinyen iki rahip misyoneri Doğu İran ve Asya’ya gönderir. Rahipler iki sene süreyle ipekböcekçiliği’nin bütün ayrıntılarını öğrenerek, kamış bastonlarının içinde ipekböceği tohumlarını M.S. 552 yılında İstanbul’a getirirler. Bu durum bilinen ilk sanayi casusluğudur. Böylece Anadolu ve Yunanistan’da ipekböcekçiliği başlar.

 

18nci yy’da Çin, Japonya ve Avrupa’da ipek sanayi ileri derecede gelişir. Bu dönemde Çin’de askerlerin bile ipek kumaştan kıyafetler giydiklerinden bahsedilir. 1870 yılında Pastör’ün hastalıksız tohum üretimindeki geliştirdiği teknoloji, 1872 yılında Süveyş kanalının açılmasıyla Japonya’dan gelen ipek miktarındaki artış, 1894’de Jaquard’ın desenli kumaş üretiminde geliştirdiği teknik Fransa ve Avrupa’da ipek üretiminin artmasıyla sonuçlanır.

1923’de Japonya’da Yokohoma önemli bir merkez haline gelmiştir. Ancak, 20nci yy başlarında ipek dışındaki diğer ipliklerin kullanıma girmesi ve İkinci Dünya Savaşında Japonya’dan gelen ipeğin kesilmesi ile Avrupa ve Amerika ipekçiliğinde belirgin bir durgunluk olmuştur. Savaştan sonra Japonya’da sanayileşmenin artması ile ipek üretimi de artmış ve 1970 yılında Japonya dünyanın en büyük ipek ihracatçısı haline gelmiştir. Çin 1950 yılında 2800 ton olan ipek üretimini 1986 yılında 35000 tona çıkarıp ipek tarihindeki lider konumunu tekrar ele geçirmiştir. Bu miktar 2000 yılında 60000 ton olup dünya ipek üretiminin % 74’üdür.

Hindistan, Brezilya, İran, Tayland, Vietnam ve Japonya diğer önemli yaş koza/ipek üreticileridir. Halen 20 kadar ülkede yaş koza üretimi yapılmaktadır.

 

TÜRKİYE’DE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ

Dünyada bu gelişmeler olurken 1453 yılında İstanbul’un fethinden 1838 yılına kadar ipekböcekçiliği’nin Türkiye’deki durumu hakkında Bursa ve civarında daha fazla geliştiği dışında bilgi yoktur. 1845 yılında Bursa’da 40 ipek iplik imalatı yapan fabrika varken, en gelişmiş olduğu 1860 yılında Bursa-İzmit yöresinde bu rakam 85 olmuştur. Ancak 1856 yılında Fransa’da ortaya çıkan Pebrin (Karataban) hastalığının 1860 yılında Türkiye’ye yayılmasıyla bir gerileme olmuş, Pastör yöntemi ile hastalıksız tohum üretiminin başlaması ile yeniden bir canlanma olmuş ve 1888 yılında Torkomyan efendi tarafından Darülharir adında ilk İpekböcekçiliği okulu Bursa’da kurulmuş ve hastalıksız tohum üretimine başlanmıştır. Birinci Dünya ve İstiklal savaşları sırasında Avrupa pazarının kaybolmasıyla üretim 250-300 tona kadar düşmüştür.

Savaştan sonra Edirne, Diyarbakır, Antalya, Denizli’de de birer okul açılmış, Darülharir, ipekböcekçiliği enstitüsü’ne dönüşmüş, 1933 yılında açılan kışlak müessesesi 1949 yılında Enstitüsü bünyesine alınmıştır. Halen bu kurumun dışında tohum üreten tek yer Kozabirlik’tir.

Türkiye’de klasik olarak yetiştirilen ırk Bursa beyazı’dır. Ancak 1953 yılında İtalya’dan 5 kutu polihibrit tohum getirilmiş, 1964 yılında Japonların teknik ve personel yardımıyla ülkemizde ilk polihibrit tohum üretimi başlamıştır. Polihibrit tohumlar gramda tohum sayısı, beslenecek yer alanı, larva süresi, ipek uzunluğu, 1kg ipek için gereken yaş koza miktarı, hastalıklara dayanıklılığı açılarından yerli ırka göre daha avantajlıdır.

Tohum üretimi yeterlidir. Ancak 2000 yılında 3174 kutu olan tohum üretimi 2001 yılında 2288 kutudur. Çin M ve Japon N ırklarından hibrit tohumlar üretilmektedir. Koza üretimi için yetiştirilen tohumların dışında 2000 yılında 72 ırk damızlık olarak yetiştirilirken; 2001 yılında 23 Çin, 16 Avrupa, 13 Japonya ve 3 Türk (Bursa beyazı, Bursa beyazı alaca, Hatay sarısı) kökenli 52 ırk, 2002 yılında 10 Çin, 3 Avrupa, 12 Japonya ve 3 Türk kökenli 28 ırk “Gen kaynakları muhafazası projesi” çerçevesinde yetiştirilmektedir.

Günümüzde 14 e kadar düşmüştür. 5 Çin (S, M, Çin23, Shogetsu, Tokai), 4 Japon (7S, Shumnei, N, Th), 3 Türk (Bursa beyazı, Bursa beyazı alaca, Hatay sarısı), 2 Avrupa (Hindistan yeşili, Seven) .Ülkemizin geleneksel ürünü sayılabilecek yaş koza üretimi 1995 yılından sonra 500 ton’un altına inmiş olup, 2001 yılında 46621 kg’dır. (2000 yılından % 22 daha az) Büyük çoğunluğu Bilecik ve Antalya’da olmak üzere Bursa, Sakarya, Ankara, Bolu, Balıkesir, Çanakkale, Eskişehir, Hatay, İzmir, Kocaeli ve Muğla’da üretilmektedir. (Dünya üretimi 2000 yılında 609291 tondur.) 2001 yılında ortalama verim 20 kg/kutu’dur. İleri ülkelerde bu oran 32-35 kg/kutu’dur.

2000 yılı ham ipek üretimi ise 10 tondur. (Dünya üretimi 81250 tondur.) Bunun % 90’lık kısmı ipek halı üretiminde kullanılmakta, kalanı ipekli tekstil sanayinde kullanılmaktadır.

Kozabirlik tarafından 2012 yılında 5576 kutu ipekböceği tohumu dağıtılmış, 133,7 ton yaş koza üretimi geçekleşmiştir. 2013 fiyat 24,5 tl/kg dır. Kutu başına 26-30 kg arasında yaş koza elde edilebilmektedir.

İPEKBÖCEĞİ’NİN TÜRLERİ

 Ticari amaçla 4 tür ipek üretilmektedir. Bunlar dut, tasar, eri ve muga ipekleridir. Dünya ipek üretiminin % 95’i dut ipeğidir. Bombix Mori ipekböceğinden üretilir. İpekböceği gerçek bir böcek değil tırtıl şeklindedir, dünyada en fazla çeşidi olan böceklerdir. 8 familya olmasına rağmen yukarıda bahsedilen ipekler Bombocidea ve Saturnidea türlerinden üretilirler. Tasar ipekböcekleri yabani olup Çin ve Japon türleri meşe ağacının yaprakları; Hint cinsi Tarminalia bitkisinin yapraklarıyla beslenirler. Eri ipekböceği hintyağı bitkisinin yapraklarıyla beslenirler.

Kozaları beyaz ve tuğla renginde olabilir ancak liflerinin kalitesi iyi değildir. Muga ipekböceği sadece Hindistan’ın Assam bölgesinde somlu bitkilerin yapraklarıyla beslenirler. İpeği altın sarısı renginde ve oldukça sağlamdır.

Bu dört ırkın dışında Japonya’da Hainen adasında, LiguidamberFarmosana (Hance) bitkisiyle beslenen, ipeği misina yapımında kullanılan EryoginaPlretorumWestwood diğer bir ipekböceği çeşididir.

İPEKBÖCEĞİ’NİN YAŞAM SİKLUSU

İpekböceği tohumları ırklara göre yaklaşık 1,3 mm x 0,9-1,2 mm ebadındadır. Ağırlığı ortalama 0,45-0,5 mg’dır. Yani 1gr’da yaklaşık olarak 2000 tohum vardır. Yumurtlamadan sonra değişik işlemlerden geçen tohum 1°C sıcaklıktaki kışlaklarda bekletilir.kuluçka (inficar) odasına konulmadan önce, 3 gün 7-10°C odada bekletilir. Tohumlar çevre şartları ve ırk özelliğine göre 10-14 gün süreyle 24-26°Cdeki kuluçka odasında kalırlar. Larvalar açlığa dayanıklı olduğundan ilk gün çıkanlar bekletilerek sonrakilerle birlikte beslenmeye alınır. Kuluçka çerçevesi üzerine konan kıyılmış dut yapraklarının larvalarla birlikte tablalara taşınmasına “böcek alma’’ denilir.

Uygun bir beslemede bir ipekböceği yaklaşık 30 gr dut yaprağı yer. Bir kutu ipekböceği için 600 kg eder. İpekböceği fışkırma ve koza örme arasında 26-30 gün süren dönem geçirir. Bu dönemin sonunda ağırlık yaklaşık 10000 kat artarak 4,5 gr, boy 8-10 cm olur. Larva bu dönemde 4 uyku, 5 yaş dönemi geçirir. Uyku sırasında 4 defa deri değiştirir. Uyku dönemlerinde üzerlerine hastalıklardan korunması için sönmüş kireç tozu serpilir.

5nci yaş sonunda ipekböceği ağırlığının % 70’ine ulaşan ipek bezleri vardır. Bu dönemde ipekböceği şeffaflaşır, baş yukarı kalkar, askı aramaya başlar. Klasik olarak çavdar sapı, katırtırnağı, püren, hardal otu gibi bitki askıları kullanılır ancak, dallar arasındaki mesafe ve yüzeyin uygun olmaması, bitkideki nem gibi nedenlerle koza kalitesi düşeceğinden, daha ekonomik olan plastik askılar tercih edilir. Askıdaki bir kutu ipekböceği ipek salgısı, dışkı, idrar, solunum ile yaklaşık 42 lt sıvı çıkarır. Askı süresince oda ısısı gece gündüz 23-24°C, nem % 65-70 olmalıdır. 20°C altında ipekböceği koza örmeyi keser ve iç içe birkaç kat koza gömleği oluşur. Isı artınca ipek salgılanması hızlanır ancak ipek ince ve koza gevşek olur. Yüksek nem ipeğin kurumasını geciktirir, parlaklığını bozar. Bu nemli ortamda oluşan Basillussubtilus’un salgıladığı bir enzime bağlıdır.

Önce etrafa tutunmayı sağlayan koza pamuğu örülür, sonra kafa ‘’S’’ şeklinde hareket ettirilerek aralarında hava almayı sağlayan çok küçük delikleri olan, yaklaşık 20-30 kattan oluşan koza örülür. Bu işlem 3-4 gün sürer. Bir ipek lifinin çapı yaklaşık 30/1000 mm olup, ortada % 75-80 oranında fibrin, dışta ise % 20-25 oranında, parlaklığı veren serin tabakası vardır. Bir koza yaklaşık 3 gr’dır. Hatalı kozalar “çipez’’ olarak adlandırılır. Koza örme bitince ipekböceği krizalit haline döner. Askıya çıkışın 8-10ncu gününe rastlayan bu dönemde kozalar askıdan sökülür.

Krizalit ortam ısısına bağlı olarak 15-18 gün sonra kelebek haline döner ve ağzından salgıladığı bir sıvı ile genellikle gün doğarken kozayı delerek dışarı çıkar, ancak bu kozalar iplik çekimi için uygun değildir. Tohum üretimi için ise koza kesimi ile krizalitler çıkarılır. Krizalitler dişi ve erkek olarak ayrılır, kuru çam talaşı içeren tablalara üst üste gelmeyecek şekilde yerleştirilerek kelebek çıkışı beklenir. Birden fazla çiftleşme özelliğine sahip erkek kelebekler dişilerden daha erken çıktığından 7°C sıcaklığındaki muhafaza odalarında beklemeye alınır. Dişi kelebekler soğukta bekletilmez, sabah çıkan 250-300 dişi kelebek aynı sayıdaki erkek kelebek ile bir tablaya konularak 24°C ve loş ışıkta 3 saat çiftleştirilir. Sonra ayrılarak erkekler soğuk muhafaza odasına, dişiler tablalara yerleştirilmiş nişastalı kağıt üzerine bırakılarak 24-25°C, % 70 nem, havadar, loş ışıklı bir ortamda 24-48 saat süreyle yumurtlamaya bırakılır. Bir kelebek yan yana 400-650 yumurta yapar. Dişi kelebeklerin bir kısmı örnek alınarak pebrin hastalığı açısından incelenir. Yumurtlama kağıtları 60-80 gün süreyle % 70 nem, 24-25°C ısıda saklanır. Düşük ısıda saklanırsa tohum rengini aldıktan sonra istirahat dönemine girmeden istenmeyen kuluçka olur. Isı yükselmesi ise tohumun kurumasına ve kuluçka oranını düşmesine neden olur. 15 eylül-15 kasım arasında hava sıcaklığı 15-20°C’ye geldiğinde pratik olarak hava ve su aynı sıcaklığa gelir. Yumurtlama kâğıdı 1 saat suda bırakılır ve tohumlar sonra kağıttan sıyrılır. Tohumlar 1.1 özgül ağırlığındaki tuzlu suya konduğunda döllenmemiş tohumlar dibe çöker ve atılır, toplanan döllenmiş tohumlar çeşme suyu ile yıkanır (Bu sırada döllenmiş tohumlar dibe çökerler). Hastalıklara karşı %2 formol ile dezenfekte edilip, su ile yıkanır ve kurutulur. Kuru tohumlar yarım kg’lık bez torbalara konarak kışlağa alınır. İlk önce 5°C ve % 75 nemli loş odada 50-55 gün (bu sıcaklık embriyonun istirahat döneminden uyanması için yeterlidir),ikinci olarak 2,5°C odada 60 gün istirahat eden tohumun standardizasyonu sağlanmış olurlar ve üçüncü olarak 1°C sıcaklıktaki odalarda kışlaktan çıkana kadar bekletilirler. Kışlakta beklerken embriyo kontrolü yapılır. Üreticiye ulaştırılacak tohumlar, 1 kutuda 20.000 canlı olacak şekilde hazırlanmaktadır. Bu hata oranı kadar fazla tohum pakete konularak yeterli miktarda canlı olması sağlanır. Polihibrit üretiminde kullanılan yerli ırklarımız doğal şartlarda yılda bir defa üremektedir. Ancak hidroklorik asit ve bazı teknik müdahaleler ile yaz veya erken sonbaharda ikinci üretim yapılabilir. İpekböceği tohumu, civa (termometre), floresan lambaların gazları, tütün dumanı, sprey, kimyasal madde, tarım ilaçları vs.den olumsuz olarak etkilenirler. Depolandıkları yerlerde deterjan, böcek ilacı, direk güneş ışığı ve ısı kaynaklarından, taşıma sırasında kalorifer ve egsoz dumanından korunmalı, ısı değişiminden etkilenmeyi önlemek için 1-2 gün alıştırma sıcaklığında bekletilmelidir.

KOZADAN KUMAŞA İPEK

 Yas kozada % 58-62 oranında nem vardır. Kuru kozada ise bu oran % 6-12 olup daha nemli olduğunda küf oluşarak işlenmez hale gelir. Kurutma; tam kurutma (5-6 saat süreyle 100-110°C den tedricen 40-45°C’ye inilerek), buharla dolaylı şekilde kurutma (75-80°C su buharında 25-30 dakika kaynatılıp 1,5-2 ay kerevette bekletilerek) ve direk güneşte kurutma yöntemleriyle yapılabilir. Kozanın kuruma derecesi (reza), kuru koza ağırlığı yaş koza ağırlığına bölünerek % olarak hesaplanır. Bu oran % 38-42 olmalıdır. Yaş koza ağırlığının % 76-82’si krizalittir. Bir kozadaki koza kabuk oranı ise % 18-24 olmalıdır.

İpeğe rengini veren sericin içindeki boyadır. Beyaz, sarı, yeşil, kiremit rengi olabilir. Genellikle beyaz ve parlak olan tercih edilmektedir. Kozaların şekli ırklarına göre farklıdır. Japon ve Avrupa ırkları uzun ve boğumlu, Çin ırkı ise ovaldir. Sivri uç ve boğum kolay koptuğundan tercih edilmez. Koza iriliğinin ise homojen olması tercih edilir. İrilik ölçüsü olarak litre yada kilogramdaki miktara bakılır, litrede 60-110, kilogramda 400-750 adet olmalıdır. Çekilebilme kabiliyeti koza kalitesi için önemli bir kriterdir. Bunu çekim boyunca ipeği hiç kopmayan kozanın toplam kozaya oranı olarak tarif edebiliriz. 400 m’nin altında olmamalıdır. Bir kozanın ortalama lif uzunluğu 800-1300 m (ortalama 1200 m)’dir. Lif kalınlığı ise denye olarak ifade edilir. 1denye=9000 m ipeğin gram cinsinden ağırlığıdır. Bir koza’nın kalınlığı ortalama 2-3 denyedir. 1 denye kalınlığındaki ipek 45 kg ağırlığı çekebilir. Kozadan çekilebilecek ipek oranı ise yaş kozada % 13-23, kuru kozada % 30-43’dür.İplik çekimi klasik olarak ayakla çalışan mancınıklarla yapılır. Kozalar yaklaşık 50°C suda haşlanarak lifleri yumuşatılır, mekanik olarak fırça/süpürge ile uçları bulunur, istenen kalınlığa uygun olarak 4-7 koza lifi birlikte sarılarak ham ipek oluşturulur.

İpek ipliğin kıvrılmasına büküm denir. Kumaşın tam kalınlığında olması, haşlanmanın, boyamanın ve bükümün hasarsız ve doğru olmasına bağlıdır. Bükülmüş ipekler D=denye, S ve Z=büküm yönü, n=kat sayısı, a=tur/m, b=bileşik ipliğin büküm sayısı olarak ifade edilirler. Örn. Dsa x nZb. Burada ilk bölüm tek kat bileşeni, ikinci bölüm ise bileşik ipiliğin yapısını belirtir. İki ana tip kumaş vardır. Birincisi; dokumadan önce boyanmış ipekle üretilen kumaşlardır (örn. tafta, saten); ikincisinde kumaş dokunduktan sonra boyanır. (örn. krep) En temel ve sık kullanılan ipek kumaş, çözgü ipekleri bükümlü Tafta’dır. Parlak, iplik boyamalı, ince grenli ve hışırtılı bir kumaştır. Krep ipliği aşırı bükülmüş ince elastik kumaştır. Bir çok çeşidi olan ipek kumaşı ayırdedebilmek için kumaş kesilerek 15-20 ip demet halinde yan yana getirilip yatay olarak tutulur. Eğer saf ipek ise, yakıldığında birkaç mm yanar ve küçük bir karbon top oluşarak alev söner, yanma sırasında boynuz yanığı gibi kötü bir koku oluşur.

Günümüzde ipeğin kullanıldığı en prestijli alan modadır. Lüks olarak bilinen, hazır giyim alanında, dantel, tül gibi alanlarda kullanılmaktadır. Alerji yapmadığı için özellikle iç çamaşırı üretiminde tercih edilen ipeğin bir diğer kullanım alanı ise tıpta ameliyat ipliği olarak kullanılmasıdır. Ülkemizde 1450 yıldır yaşatılan ve İpek yolu’nu simgeleyen İpekböcekçiliği tarihi değeri ve tarımsal üretiminin dışında kültürel bir değerimiz olup, ne yazık ki artık yok olmak üzeredir. 

Gizlilik Politikası ve Çerez Uyarısı

Bu internet sitesinde sizlere daha iyi hizmet sunulabilmesi için Cookieler kullanılmaktadır. Cookie tercihlerinizi değiştirmek ve Cookieler hakkında detaylı bilgi almak için Gizlilik Politikası’nı inceleyebilirsiniz.

Tamam